Sevgili dostlar merhaba . En son yazım ile Devletime Mektuplar yazı dizisinin sonuna geldik . Devletime Mektuplar yazı dizime gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ediyorum . Böyle bir ilgiyi tahmin etmiyordum . Demek ki azıcık köşe yazarlığı öğrenmişim. Bu yazımda sizi biraz Mersin’in gündeminden çekip ; ülke gündemini takip etmeye davet ediyorum . Karşınızda “ Liyakat nedir ve Türkiye’de neden uygulanmaz ? “ başlıklı yazım.
Biliyorsunuz ben yapı gereği önce problemin kaynağından başlarım. Bu nedenle önce liyakat kelimesinin anlamı ile başlayalım ; sonra Türkiye özeline geçeriz.
Arapça kökenli olan Liyakat , anlam olarak “layık olmak , yeterli olmak “anlamına gelmektedir. Hemen çok basit bir örnek ile tamamlayalım . Sizin bir otomobil tamir atölyeniz var ve artık yeni bir çalışma arkadaşı almanın zamanı geldi. Sizinle çalışmaya başlayacak olan arkadaşta aradığımız ilk özellik “ otomotiv sektörü tecrübesi “ olacaktır. Doğru değil mi ? Öyleyse devam edelim.
Güzel ülkem Türkiye için çokça kullandığım ve beni bu yaşıma kadar yanıltmayan bir tezim var .
Onu hatırlayalım şimdi : “ Türkiye’de bir cümle veya kelime kalıbı ne kadar çok kişi tarafından kullanılıyorsa ; içi o kadar boşalmıştır. “
( Bu tezime karşı gelen var ise ; sosyal medyadan cevaplarınızı bekliyorum.)
Ülkemiz nice cümle ve kelimeleri yedi bitirdi biliyor musunuz ? Girişimcilik , Endüstri 4.0 … Örnek çok. Benim favorimi sorarsanız : “ girişimcilik “
Bizim ülkemizde liyakat ; az önce örnek verdiğim otomobil atölyesinde çalıştığı gibi çalışmaz. Bizim ülkemizde önce iş belirlenir. Sonra belirli bir zümre belirlenir . Bu zümre içerisinden yaranmak istediğimiz , o an işimize gelen kişi ve ailesi belirlenir . En son olarak da iş belirlediğimiz kişiye verilir.
Bu özel sektörde de böyledir , kamuda da…
Bu hikâye size ne kadar tanıdık geldi değil mi ? Size şahit olduğunuz liyakat (!) hikayelerini yazın gönderin desem ; gazetem bunca mektubu kaldıramaz. Zaten genel yayın yönetmenim Fatih Şahin’in de bu hikayelere karnı toktur.
Bizim ülkemizde layık olan değil ; belirli bir zümreye ait olan göreve gelir.
E hal böyle olunca ; en büyük bela da Türkiye Cumhuriyeti’ne gelir.
Türkiye’ye özgü liyakat sistemi sadece ilkel kabile şeflerinin birbirini arayarak eşi dostu için iş aradığı ; görev aradığı sistemdir. Senin hangi okulu bitirdiğin ; bu sektörde ne kadar tecrübe sahibi olduğun , konuşabildiğin yabancı dil umurumuzda değildir. Kabile şefi tanıyor musun ? Tamam, oldu bu iş.
Sadece bize özgü olan Türk işi liyakat sistemi , bir garip çalışır . Örneğin bir karayolu yapılacak ise ; ihaleye katılan firmaların yeterliliklerine bakılmaz. Firma sahiplerinin bağlı olduğu zümrelere bakılır. Adam hayatı boyunca karayoluna dair bir iş yapmamıştır . Fakat iş ; ona verilir. Kabile şefinin dayı oğludur çünkü.
Son günlerde yine herkesin ağzında sakız gibi kullandığı liyakat kelimesi ; işte güzel ülkemizde böyle kullanılır . Zaten bizden de aksini beklemek biraz saçmalık olurdu.
Ne varsa Türk işi liyakat sisteminde var . Misal bak , ben .
Ben sanayici bir ailenin ; 3.neslinin en büyük temsilcisiyim.
Benim ne işim olur köşe yazarlığı ile ?
Ya o da soru mu ?
Gazetenin sahibi ile genel yayın yönetmenini tanıyorum….
Bu yazım , Mersin İmece Gazetesi’nde 2 Ağustos 2019 günü yayınlanmıştır.
Yazıyı kaynağından okumak için burayı tıklayabilirsiniz.
Bana ulaşmak için iletişim sekmesini kullanabilir veya yazıya yorum yapabilirsiniz.