Sevgili dostlar, merhabalar. Bu köşede size elimden geldiğince basit bir dille ekonomi anlatmaya çalışıyorum. Fakat takip edenler biliyor, işin sonu yine dönüyor dolaşıyor ekonomiden eğitime geliyor. Şimdi size bir örnek ile hem eğitimimizin durumunu, dolayısıyla da ihracatçı ve üreticimizin durumunu anlatmaya çalışacağım.
Hikayemizin baş kahramanı ise bir balık. Balon balığı . Evet , hatırladınız değil mi o sinsi hayvanı? Hikayemize başlamadan önce yani balon balığı ile alakalı bunca yaygara kopmadan seneler önce (2016 ) ÇUKUROVA Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Özoğul, Akdeniz’de görülmeye başlanan tehlikeli balon balıklarından elde edilen ve ilaç sanayisinde kullanılan ‘Tetrodotoksin’ adlı zehirin 1 gramının 1 milyon Euro‘ya ithal edildiğini söyledi. Küçücük bir bilgi paylaştığımıza göre şimdi dönelim hikayemize…
Hikayemiz çok yakın bir zamanda ve ne yazık ki ülkemiz Türkiye’de geçiyor. Kahramanları ise tanıdık. Bildiğiniz gibi Hint okyanusu kökenli balon balığı; küresel ısınma sebebiyle ülkemiz sahillerine akın etti. İstilacı olduğu kadar hem ekonomik hem de ekolojik zarar veren bu balık yüzünden balıkçımız da isyan etti. Buraya kadar her şey doğru ve olması gerektiği gibi.
Tüm televizyonlar en az 1 haber yaptılar akşam bültenleri için. Her kanal bir su ürünleri uzmanı bulup, balığı anlattırdı. Kimi profesördü, kimi uzman. İstisnasız bir şekilde birkaç hafta boyunca balon balığının çeşitli haberlerini yaptılar, biz de izledik. Bu edepsiz balık, Mersin’in Anamur ilçesinde bir küçük kızın parmağını ısırmasıyla tekrar gündeme geldi. Ardından kediler tarafından yenildi. Kediler de telef olunca, yeniden haberleri yapıldı. Yeniden uzmanları buldu haber kanalları. Uzmanlar bu sefer avlanan balon balığını nasıl saklamamız gerektiğini anlattı haber bültenlerinde.
En sevdiğim ve en bilimsel (!) açıklamayı ise Antalya Balık Komisyoncuları ve İş Adamları Dernek Başkanı İlhami Demir yapmıştı ; “Balon balığı eskiden balıkçıya zarar veriyordu, şimdi insanlara da zarar veriyor. Mersin’de bir kız çocuğunun parmağını kopardı. Bu balık teneke kutuyu kıtır kıtır yiyor. Eskiden buralarda böyle bir tür yoktu. Açık denizlerden geldi. Gücünün yettiği, dişinin kestiği her şeyi yiyen bir balıkla karşı karşıyayız. Teneke yiyen her şeyi yer.”
Her zaman olduğu gibi ; araya ya bir zam açıklaması girdi ya bir siyasi söylem. Unutuldu bizim balon balıkları. Ta ki Kanada bizden bu balığı isteyene kadar. Haberi çok dikkatli bir şekilde birkaç kaynaktan okudum. Kanada, kanser ilacı üretimi için o meşhur balon balığını istiyormuş. Hem de Kanada’nın ihtiyacı yani talebi 5.000 tonun üzerindeymiş.
Hemen burada bir virgül koyup, balığın ekonomik değerini bir kere daha açıklayalım. Balığın zehrinin 1 gramı, 1 milyon Euro. Kanada bizden zehir istemiyor, balığı istiyor. Yani, bizimle bir nevi ticari olarak dalga geçiyor. E arkadaş, sen elindekinin ne olduğunu bilmez isen; bu tip ticari kurnazlıklarla da karşı karşıya kalırsın tabi…
Hemen Tarım ve Orman Bakanımız Bekir Pakdemirli çıktı gazetecilerin karşısına. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü ile sektör paydaşlarının bu konuyu ele aldığını söyledi. Balığın artık zehir değil , para saçtığını anlattı. Yani sevgili dostlar, bir bela , ülkemize bin hayır getirdi diyebiliriz.
Fakat benim takıldığım nokta ihracat falan değil. Benim takıldığım asıl konu; yine eğitim! Hani o haberlerde her gün bize bu balığın nasıl kötü bir yaratık olduğunu anlatan uzmanlar var ya; işte o uzmanlardan hiçbir zaman bu balığın hangi sektörde ne olarak kullanıldığını hiçbir zaman duymamıştık. Uzmanları da geçiyorum, bakanlığımızdan da bu yönde bir açıklama duymamıştık. Eğer bakanlığın veya sayın bakanın eski tarihli bu yönde bir açıklaması var ise; ne olur beni uyarın. Kısaca ekranlara çıkan uzmanlar bile belki bilmiyordu bu balığın hangi sektörde ne üretiminde kullanıldığını.
Yani sözün özünde, onca haber yapılmışken kimse bu balığın ne işe yaradığını anlatmamıştı. Çünkü ülkemizde haber değeri taşıması için ya birisinin parmağını kopartması ya bir kediyi telef etmesi ya da diğer balıkları yemesi yeterliydi. İzleyici bunu seviyordu. İzleyici bu balığın işlevini veya ekonomik değerini duymak istemiyordu. E haber kanalları da haklıydı, izleyici yoksa; reyting de yoktu. Reyting yoksa, para da yoktu.
Yani sevgili dostlar, Kanada olmasa bu elimizdeki eski düşman yeni dost balon balığının kıymetini bilemeyecektik. Konu ekonomiden çıkıp yeniden eğitime döndü gördünüz mü ? Bir ülke elindeki değerleri ve kıymetleri net bir şekilde bilmeli. Bilmeli ki ona göre önce kendisine sonra da ekonomisine yön versin.
Düşünsenize…
Bir genç, bir start-up veya bir özel kuruluş bu balığı tanısa; bilse ve bu balığı ticarileştirebilse, ihracatını yapabilse…
Olacakları düşünebiliyor musunuz ?
Ben size kısa bir tanıtım yapayım. Hani meşhur balık için “ teneke yiyen, her şeyi yer “ tarzında açıklama yapan kuruluşlar var ya; işte onlar hepimizden önce balon balığı üreticiliğine başlardı…
Sevgili dostlar, bu da ne yazık ki ülkemizde geçen ekonomi, eğitim ve ihracat üçgenli bir hikayeydi. Umarım bu tarz hikayeleri bir daha burada paylaşmam. Ama gidişat gösteriyor ki ; bu eğitim sistemiyle ben bu hikayeleri daha çok kaleme alırım, siz de daha çok okursunuz…
Bu yazım , Mersin İmece Gazetesi’nde 22 Kasım 2019 günü yayınlanmıştır.
Yazıyı kaynağından okumak için burayı tıklayabilirsiniz.
Bana ulaşmak için iletişim sekmesini kullanabilir veya yazıya yorum yapabilirsiniz.